İhlas ve Takva; Kulun Rabbi ile kalpte buluşması, yani merhamet, şefkat, affedicilik, hilm gibi cemâlî sıfatların kalpte tecellî etmesidir. Yani kulun her davranışta, herhâlde, hattâ her nefeste, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını aramasıdır.
İhlas ve Takva;
“Nefsini tezkiye eden elbette felâha kavuşmuştur.” (el-A’lâ, 14) âyeti sırrınca, iç âlemimizin terbiye edilmesidir. Böylece kalplerimizin; îmanda, ibâdetlerde ve muâmelâtta Hakk’ın rızâsına uygun davranışlardan lezzet alacak kıvâma gelmesidir.
İhlas ve Takva; Allah Rasûlü’ne büyük bir aşk ve muhabbet ile bağlanmak, bütün mahlûkāta da Hâlık’ın nazarıyla merhamet ve şefkat ile bakacak bir muhabbet içinde olmaktır. Elbette ki müstahakkına / şeytâniyet ve nefsâniyete de nefret duymaktır.
Ayet-i kerîmelerde buyurulur:
“Allah’ın azametine yaraşır şekilde takvâ sahibi olun ve ancak müslümanlar olarak can verin!” (Al-i İmran, 102)
“Ey iman edenler! Allah’tan ittika edin (ihlâs, takvâ ve hürmet ile O’na bağlanın, isyan etmekten de sakının) ve herkes yarına ne hazırladığına baksın.” (el-Haşr, 18)
Bu manada kulluk, Hakk’a mîrac etmeye yani vuslata en büyük fırsat ve insanoğluna verilen en büyük saltanattır. İnsanın, kulluktan daha büyük bir saltanatı hiçbir zaman olmamıştır. Bu bakımdan Efendimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-, «Kul Peygamber» olarak enbiyâ sultanı olmuştur.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.