Bir mü’minin önce kendi gönlünü fethetmesi, yani kalbini yalnızca Cenab-ı Hakk’ın talimatlanna, Peygamber Efendimiz’in terbiye ve tezkiyesine açması elzemdir. Böylece selim bir kalp elde edebildiği nisbette, mü’min; İslam şahsiyetini temsil etmeye başlayacaktır. Yani söz ve filleri; “Kişi, sevdiğiyle beraberdir.” sırrınca Allah Rasülü’nün sünnetini, İslam’ın zarafetini aksettirmeye başlayacaktır. Bir dergah haline gelen gönül, şefkatle çarpacak, ihlas ile hizmet ve fedakarlığa koşacaktır. Samimi iman ve İslam ahlakının güzelliği; bu kıvama ermiş ruhlardan taşarak, etrafındaki gönülleri yeşertir, fetheder hale gelecektir. İşte gerçek fetih budur. Dün, bugün ve yarın, dünyanın muhtaç olduğu hamle budur.
Unutmamalı ki; Kendilerinin ve bütün insanlığın düşmanı olarak yaşayan Atilla, İskender ve emsalleri, açtıkları zulüm çukurlarında helak oldular. Bedbaht ve zalimane başarıları, fani tarihin çöplüğünde kendileri için ebedi bir afete dönüştü. Fakat gönüllerini dergah haline getiren, bu vesileyle dostluğun ilahi kaynağına erişen Hak dostları, Hazret-i Mevlana, Şah-ı Nakşibend, Yunus misali gönül sultanları; açtıkları gönül kapılarında cennet eşiği oldular. Muhteşem ve müstesna başarıları, ani tarihin altın sayfalarında kendileri ve takipçileri için ebedi bir saadete dönüştü.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.